Merhaba : )
‘Tanışma’ yazımda bahsettiğim kitaplarda olduğu gibi, kendimizle tanışma yolculuğumuzda ‘Gönül Kuşu’ kitabı, kendi içimize baktırarak, çevremizdeki insanlar ile beraber, doğada bulunduğunu hep bildiğimiz, canlı ve cansız ögeleri tanıma şansı sunuyor. Bu kitaplardan farklı bir yöntemle, ‘Nehir Gibi Konuşurum’ kitabı, doğayı anlamamız sonucunda kendimizle tanıştırıyor.
Kekeme sıfatıyla tanımladığımız, ‘akıcı’ konuşamayan bir çocuğun, çevresindekilerden kendisini farklı düşündüğü/düşündürtüldüğü özelliği, güçlükle konuşmasının aslında doğal olduğunu keşfedişinin hikâyesi. Bunu nehir ile kendisini özdeşleştirerek anladığını görmekteyiz. Bir önceki kitaplarda bulunan kişileştirmelerden farklı bir yöntem ile kendisini doğaya benzeterek, farklı özelliklerini kabulleniyor. Burada kullanılan söz sanatı benzetmenin ötesinde kitap bana, kişileştirmenin tersi bir biçimde anlatım yapıldığını göstermiş oldu.
Canlı ve cansız ögelere insana özgü nitelikler vererek kurgularımızı oluşturmamızın tersi bir bakış açısıyla kitapta, insana, canlı ve cansız ögelerin nitelikleri verilerek çevremizi ve beraberinde kendimizi anlamamıza yardımcı olunuyor. Bu durum bana, doğanın sahip olduğu özellikleri bir kez daha göstermiş oldu. Canlı ve cansız ögelerin de insanlardan bağımsız bir biçimde varlığı kitapta, doğaya insan kişiliği kazandırarak değil de, bizden önce var olan doğaya benzetilmemizle anlatılması, kitabın beni çok etkilemesine sebep oldu. Bu anlatım biçimi, çevremizde bulunan cansız ögeleri/kaynakları benim için görünür kıldı.
Kitapta çocuk, doğal olarak görülmeyen akıcı konuşamama durumunun, aslında kekelememek kadar normal olduğunu, babasının nehir gibi konuştuğunu söylediğinde keşfediyor. Her zaman akış içerisinde olan nehrin köpürdüğünü, girdaplandığını, çalkandığını ve çarpıştığını görünce, içinde bir nehir olduğunu keşfedişi, çocuk görselinin bulunduğu sayfanın açılarak, nehir görseli ile karşılaşmamız ile de vurgulanıyor.
Toplum genelinde normal konuşamadığı varsayılan çocuğun hikâyesi, şair Jordan Scott’ın şiirsel anlatımı ve şair Gonca Özmen’in çevirisinin akıcı olmasından dolayı, daha okurken beni çok düşündürdü. Kitabı okumadan önce duraksamanın zıttı olarak gördüğüm, akış kavramı üzerine düşünmeye başladım. Kitabı okuduğumda ise akışın bende oluşan bu imgesi değişti.
TDK’da ikinci anlamı ‘Geçip gitme, sürüp gitme: Günlerin akışı. Olayların akışı.’ üçüncü anlamı ise ‘Belirlenen biçimde, kurallarına ve doğasına uygun olarak gerçekleşme’ olarak tanımlanan akış kavramı, bende hep sorunsuz bir biçimde fiziksel ilerlemeyi çağrıştırırdı. Fakat ’Nehir Gibi Konuşurum’ kitabı sayesinde akışın zamansal bir kavram olduğunu ve doğasında ilerlemek kadar onun zıttı olan (nehrin köpürmesi, girdaplanması, çalkalanması ve çarpışması gibi) duraksamanın ve durmak eylemini de kapsadığını keşfetmiş oldum. Aynı şekilde nehir bana, olumlu durumları çağrıştıran akışın, olumsuzlukları da barındırdığını göstermiş oldu.
Nehrin akışı bana, projemde bahsettiğim yamaç paraşütünde yaşanan acil durumları anımsattı. Uçarken, aynı nehir ve biz insanlar gibi girdaplanan çalkalanan havadan kaynaklı, yaşadığımız sorunların (acil durumların), hava akışının (sürecin) bir parçası olmasını, farklı bir kurgu ile okumak beni çok heyecanlandırdı. Bu durum, yamaç paraşütü aracının oluşmasının, sıvı, gaz ve plazmaların davranışlarını inceleyen akışkanlar mekaniğine dayandığı için beni şaşırtmamalı aslında : )
Kitap aynı zamanda bana, akışlardan beslenen ve süreç içerisinde gerçekleşen teknoloji ve mimarlığın, zaman içerisinde yaşadığı olumsuzlukların doğallığını da göstermiş oldu. Yani ölümsüz olmayan yapılarımızın yaşadığı sorunları ve akıştan beslenerek gelişen teknolojinin yanında değişen ihtiyaçlarımıza cevapsız kalan eski teknolojilerin akışın getirisi olduğunu gördüm. Kitap bana, bu yapıların ve teknolojilerin, aynı kitapta çocuğun yaşadığı durumun kekeme sıfatıyla tanımlanarak toplumdan dışlanma durumuna maruz kalmaması gerektiğini göstermiş oldu.
Çocuğun yaşadığı girdaplanmaların, çalkalanmaların doğal yapısından kaynaklanacağı gibi, çevresindekiler tarafından farklı yani kendilerine uyumsuz hissettirilmesinden kaynaklı olabileceğini de düşündürdü aynı zamanda kitap bana. Aynı acil durumların, havadan kaynaklı yaşanabileceği gibi, pilotun teknolojik aracına ve havaya uyumsuz eylemlerinin sonucunda oluşabileceği ve mimarlıkta da yapıların, var olan doğaya ve yapılı çevreye uyumsuz inşa edilmesinden kaynaklı yaşanan durumlar gibi.
Bu yaşanılan acil durumlara karşı gösterdiğimiz eylemler, akışa adapte olmak için yaptıklarımız ise akış kavramının barındırdığı ilerlemek/durmak ve duraksamak aslında. Sorunlar ile karşılaştığımızda, mimarlık eyleminde tamir etmeye çalışmak1 gibi uçuşta gerekli ve yeterli müdahaleleri yaptıktan sonra sorunlar çözülemez ise aracımızın formunu bozarak/aracımızı durdurarak, mimarlıkta da yıkıp yeniden inşa ederek1 veya nehir suyunun göllerde durmaya başladığı gibi tamamen durarak akışta kalmaya devam ediyoruz.
Yazar, akış ve kekemelik üzerine yazdığı notun devamında, herkesin farklı kekelediğini ve birbirlerine karıştığını vurguluyor. Bu durum, zamansal kavram akışın barındırdığı, olumlu ve olumsuzlukların, eş zamanlı gerçekleşebileceğini ve kişiye, zamana göre değişkenlik gösterebileceğini anlatmış oldu bana.
Aynı nehirde gerçekleşen, somon ve boz ayıların başından geçenler gibi. Somonların dünyaya geldikleri tatlı sulardan tuzlu suya göçlerinde, akıntı avantaj olurken, üremek için doğdukları yere geri göçünde ise akıntının tersine yüzmelerinin onlara güçlük çıkarmasının, akışın farklı zamanlarda farklı algılanacağını göstermiş oldu. Bu göç sırasında sığ suların somonlar için tehlike arz ederken, boz ayı gibi avcı hayvanlara avantaj sağlaması, suyun derinleştiği bölgelerde ise tam tersi bir faydadan bahsedileceği de akışın içindeki durumların, kişilere farklı etki edeceğini bana anlatmış oldu.
Not: Çocuğun konuşamadığında hissettikleri ve başkaları tarafından farklı algılanışının görsel ile aktarılma dili bir kez daha resimli kitapların etkisini görmemi sağladı.
Kitabın ilk sayfasında, çocuğun çevresini algılama biçiminin anlatıldığı görsellerde kullanılan dilin aynısını, nehri algıladığında da kullanılması, görseller ile bütünleyici anlatımı bir kez daha bana göstermiş oldu.
1Yıldız, Ş. (2020). Felaketle Şekillenen Kentsel Mekân: Esnek Adaptasyon, Kapalı Sistem Sürdürebilirliğine Karşı, TMMOB Ankara şubesi dosya 47, küresel salgın ve mekân. S. 52
Nehir Gibi Konuşurum
Yazar: Jordan Scott
Resimleyen: Sydney Smith
Çeviren: Gonca Özmen
Kırmızı Kedi Çocuk Yayınevi, Say: 44