Konstrüktivist akımı köklerden ayıran ve bireyselleşmeye iten bir akım olarak gören Stalin, sonradan Stalinizm ile çokça anılacak olan neoklasizme dönüş evresiyle bir anda bir çağı kapayan adam oldu. Artan nüfusla birlikte patlayan konut planlamaları, gelişen endüstriyle birlikte çoğalan fabrikalar, ekonominin güçlenmesiyle gelen metro ve kanal gibi altyapı çalışmaları Stalin’in otoritesinin etkilerini gösteren ürünler olmaya başladı. Rizhsky Tren Garı, ünlü Moskova Metroları, Tverskaya Caddesi, Kutuzovsky Caddesi’ndeki apartman blokları, Kurskaya Tren Garı gibi yerler öncesinde gezmiş olacağım konstrüktivist dönemle karşılaştırma yapabilmem için önemli noktalar olacaklar. Genel anlamda, mimari elemanların nasıl değiştiğine, materyal kullanımı farklılıklarına, tekil binalar değil de sokak, cadde ve meydan bazında kentsel dönüşümlerin nasıl uygulandığına yoğunlaşmaya çalışıp karşılaştırmalı bir cephe ve strüktür okuması yapmak bu dönem için hedefim.
Bu ağır, tutucu dönemin ardından ise bir çerçevenin kalkmasından yeni modern dünyaya doğan Sovyetler’in bu döneme tepkilerini, eski-yeni ilişkilerini görmeyi ve karşılaştırmalara devam etmeyi umuyorum.
Zorluğuyla, yoğunluğuyla, eğlencesiyle geçen 4 aylık bir sürecin ardından sonunda bugün yolculuğuma başlıyorum. Her ne kadar her şeyi düşünmeye çalışsam da aynı zamanda düşünmemeye, kendime boşluklar, sürprizler, ara sokaklar bırakmaya da çalıştım. Umarım yolculuk planlandığı gibi değil de her açıdan tecrübe ve keşif dolu geçer. Şu an en önemlisi sürecin tadını çıkarmak gibi gözüküyor.
Sonrasında size ayak izlerini takip edip kendi tecrübelerinizi yaşayabileceğiniz bir gezi sunmak amacıyla;
Takipte kalın!
Ahmet Can