Mexico City’de su an adalar yok tabi ama zamanında varmış. Kentin kurulum hikayesi ilginç su an kentin en buyuk meydanı, ilk kurulan kent meydanı ile aynı yerde. Cevresini dagların kapladığı, ortasında ufak bir ada olan buranın gelişimi su üzerinde olmuş, bazı eski binalar su anda cokemey bile başlamış, bir Amsterdam gibi değil ama benziyor.
Art Palace, sehrin önemli sanat merkezlerinden asıl işlevi tiyatro salonu olan merkezin, içerisindeki katlar sergi salonu olarak kullanılıyor, burada Meksika’nın donem donem sanatçılarının isleri gezilebiliyor, binanın içindeki art deco ağırlığı insanın üzerine çöküyor nerdeyse.
Buradan demin dediğim meydana doğru bir yol uzanıyor, 4-5 sene oncesinde bu yol tamamen yayalaştırılmış. La Rambla’daki gibi canli heykeller var yolun dört bir yanında. Buradan kızıl meydan diyebileceğimiz meydana çıkıyoruz, bir yanda katedral diğer yanda devlet binaları ortada kocaman bir meydan ve su an işgal altında. İnsanlar bu meydanı kendi protestoları için, eylemleri için kullanıyorlar. Haklarını alana kadar burda kalıyorlarmıs ve genel olarak belli bir politik görüşün kanadı olmaktan öte o anki duruma karsı toplanan insanlarmis buradakiler.
Bu meydan Mexico City’nin kurulduğu ilk meydanla hemen hemen örtüşüyor, bu yüzden aynı zamanda bir arkeolojik alan da var. Templo Mayor denen bu arkeolojik alan gezilebiliniyorda, izlerihalen dursa da, koloni döneminin hızla temizleme politikası içerisinde cogu parçası kaybolmuş, burda cogu bina koloni döneminden kalma hatta bazılarının malzemeleri bile direk Avrupa’dan gelme imiş.