Çin mahallesinden sonra Brooklyn köprüsüne doğru, sahile gittik. Bu arada toplu konutlar gördüm yol üzerinde, yaklaşık 20inci kattaki bir kadınla seminerim kocasının iletişim kurmaya calışması eglenceliydi onun videosu var ekleyeceğim birazdan. Uzaktan Frank Gehry’nin gökdelenini gördük, aslında detayına inmeyince pek belli olmuyor binanın nası olduğu, yaklaşınca o kıvrımlar çıkıyor ortaya.
Sahile doğru giderken, pier 17’ye geldik, bir çok turistik mekanın olduğu, teknelerin kiralandigi bir yerdi, güneş battı batacak durumdaydı. En köşesinde tam köprüye bakan ufak bir alanı, kumla kapışmışlar, üzerine yazlık mobilyalar yerleştirmişler, arkada çalan güzel bir müzik, hafif esen rüzgar, çok keyifliydi. Bir an bu kadar paranın döndüğü ( new york seyahatim boyunca karşılaştığım en pahalı şehirdi ) bu keyifli sehri neyin hayatta tuttuğunu anlar oldum, New York yaşanılasıydi, o yüzden de bu kadar üretip bu kadar tüketiyordu.
Buradan ayrılıp FREE ve REX’den insanlarla yemek yemeye gittik, Hayrettin FREE’de staj yapıyordu, ofisten birinin vedası varmış, ordan ayrılıp Brooklyn, Willamsburg a gittik ama o. Aska bir hikaye.